Cumhuriyet müellifi Barış Terkoğlu, son devirde seçim güvenliğine dair kaygılar nedeniyle gündeme gelen Milletlerarası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ‘inanç sistemiyle’ ilgili dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.
Bir arkadaşının kendisine “Cumhurbaşkanı SADAT’a neden ‘sâdât’ diyor?” diye sorduğunu belirten Terkoğlu, “Erdoğan, Arap gırtlağı ile ‘a’yı derinleştiriyordu” ayrıntısını paylaştı; akabinde şunları söyledi:
“Öyle ya, resmi ismi ‘savunma’ ve ‘danışmanlık’ sözlerinden geliyor. Lakin bu bir perde. SADAT, Arapça’da ‘seyit’ sözünün çoğulu. Tarikatların ‘sadat-ı kiram’ inancına nazaran, cihanı, metafizik dünyada seçilmiş uluların ruhları yönetiyor. Elbette ortasında kendi pirleri de var. Bu ‘konsey’, bir gün başlarına geçecek Mehdi’yi bekliyor. Haliyle SADAT, Adnan Tanrıverdi’nin bir toplantıda söylediği üzere ‘gelecek Mehdi’ye ortam hazırlıyor’. İşin ilginci, mültecilerin, hatta IŞİD’in, Mehdi’nin geleceği ortamın hazırlanmasında rolü var. Birileri Mehdi’nin vereceği büyük savaşa, kimi asker olarak kimi kaos ortamı yaratarak hazırlanıyor.
Bir devir FETÖ’nün ‘kainat imamlığı’ inancından hatırladığımız bu uydurulmuş din anlayışı İslamcı toplulukta da tartışılıyor. İki örnek vereyim. Konuşmalarında Cumhuriyet’i amaç alarak haber olan İmam Halil Konakçı’yı hatırladınız mı? Görüntüsünü izliyorum. Amik Ovası’nın önünde durmuş. O ovada Mehdi’nin ordusunun ‘Yahudi ırkı’ ile savaşacağını anlatıyor. Öte yandan bu saçmalıklara karşı uyaranlar da var. Örneğin FETÖ’nün amaç aldığı Tahşiyecilerin hocası Mehmet Doğan, takipçilerine bildiri göndermiş: ‘Mültecilerin memleketlerine gönderilmesi ve SADAT’ın feshi, devletin ve İslamın lehinedir.’
Haliyle iş, kaos ortamını, SADAT’ın hazırlığını ve nihayet Mehdi’yi beklemeye kalıyor. Artık SADAT yöneticisinin ‘Sandıkta teslim etmeyeceğiz’ çıkışını anladınız mı? Ya lideri Melih Tanrıverdi’nin, SADAT için, ‘Erdoğan’ın özel ordusu’ tabirini kullanmasını?
SADAT’ın kumpas davası
Bunları neden mi söyledim?
Geçenlerde televizyonda gördüğüm muhalefetteki bir siyasetçinin ‘SADAT’ın 28 Şubat’ta haksız yere atılan askerler tarafından kurulduğu’ kelamlarına karşılık için.
ASDER-ASSAM-SADAT’ın tıpkı toprağın mahsulü olduğunu anlatmıştım. FETÖ’nün hazırladığı AKP’nin sürdürdüğü 28 Şubat davasında, 387 asker müşteki var. Bunlardan 128’i ASDER’in hazırladığı basmakalıp dilekçeleri vermiş. Dahası, sivil müştekiler ortasında da sekiz kişi SADAT danışmanı. Yani 28 Şubat davasında, SADAT ana aktör.
SADAT’çılar, mahkemede tıpkı kıssayı anlattılar. Namaz kıldıkları, oruç tuttukları, eşleri türbanlı olduğu için ihraç edildiklerini söylediler. Dahası, o periyot emekli edilenler de kendini ‘mağdur sayarak’ davaya geldi. Evrakları davaya gelince görüldü ki sorunun ne namazla ne oruçla ne de türbanla ilgisi var!
Örnek mi?
Mağdur dediler ne çıktı?
SADAT Danışmanı Vehbi Kara. Akit’te de yazan eski Deniz Binbaşı Kara’nın ihraç sebebi 1996 YAŞ kararlarında yazıyor: ‘Fethullah Gülen tarikatı mensubu olduğu ve yayınlarını takip ettiği, Fatih’te Said Nursi kitaplarının okunduğu bir toplantıya katıldığı, mesai saatlerinde misyonunu aksatacak halde namaz vakitlerinde mescide gittiği…’ Üstelik Kara, disiplinsizliği nedeni ile 1989 yılında Çaba gemisi kumandanı tarafından üç gün oda mahpusu, 1993 tarihinde ‘uyarı’ cezası, 1993 tarihinde ‘şiddetli tevbih’ cezası almış.
SADAT Danışmanı Yavuz Sulumeşe’ye bakıyorum. Sulumeşe, 2003 yılında kuvvet kumandanı onayı ile TSK’den emekli edilmiş. İşin ilginci, Sulumeşe, AKP periyodunda, 2003 yılında, MSB’ye müracaat etmiş. Fakat ‘yargı yoluna açık idari işlem’ olduğu gerekçesiyle kabul edilmemiş. Buna karşın 28 Şubat mağduruymuş.
SADAT Danışmanı Bülent Demir’in belgesi davaya gelmedi. Fakat duruşmalar sırasında, ihraç değil, 2002 yılının kasım ayında, cumhurbaşkanının imzasıyla emekli edildiği ortaya çıktı. Haliyle yargı yolu da açıktı. Daha da ilginci, kendisi, 1996 yılında eşinin türbanı nedeniyle sakıncalı ilan edildiğini anlattı. Bunun üzerine sanık Cengiz Koşal ile ortalarında şu diyalog geçti:
‘Cengiz Koşal: Kendisine dileğiniz ile sorum var evlenme tarihini tam olarak söyleyebilir mi?’
Bülent Demir: Temmuz 97.
Cengiz Koşal: Yani eşi ile bir alakası yok.’
Kısacası Adnan Tanrıverdi’nin TSK’deki düzenlemeler için ’15 Temmuz’dan sonra ne istediysek oldu’ dediği, TSK’yi dizayn eden SADAT’ın inanç sistemi bu. Kendilerine mağduriyet kıssaları yazarken, yaşı 90’a dayanmış Atatürkçü askerler içerde tutulmaya devam ediyor. Bugünün sorusu ise: TSK’nin, Mehdi bekleyen, kaos arayan, Amik Ovası’nda Musevilerle savaşa hazırlanan, hudutların ilerde asker olacak mültecilere açık olduğu bir örgüte teslim edilmesini kabul edecek miyiz?
Delilik aklın sınırsızlığıdır. Örgütlü ve silahlanmış meczupluk ise felaketin habercisi.”